
Bahai Dininin 1. Yüzyılı
Bu kitap, aşinası olmadığımız bir tema üzerinde yazılmış olan zamanımızın bir tarihidir; sevgi, mutluluk, görüş ve güç ile dolu, kazanılan zaferleri ve gelecekteki daha büyük başarıları anlatan bir tarih; içindeki kapkaranlık facialara rağmen, kitabın sonunda insanlığı zalim ve soğuk bir gelecekle karşı karşıya bırakmayan, kaçınılmaz bir mukadderatın yüksek yolundaki gölgelerden, Vaad Edilen Ebedi Barış Şehrinin açık kapılarına doğru ilerlediğini gösteriyor.
Bizim bildiğimiz şekliyle bu yüzyılın ayrıcalığı hem tarihte eşi görülmemiş insani başarılar ve hayret verici olaylar, hem de eşsiz hayal kırıkları ve kayıplardır. Fakat bu tarih, aynı dönemde meydana gelen daha azametli, daha kudretli, daha hayırlı şaşılacak olayları anlatıyor: gözyaşı ve elem yerine göklerden varlık dünyasına ve ölümlü insanların yaşamına bir kere daha inen çoktandır unutulmuş sevinç ve gözden kaybolmuş Güç mesajını veriyor. İlâhi şeylerden, aramızda yeni bir Dünya Dininin doğuşundan bahsediyor; bir Din ki geçmişin bütün Dünya Dinlerine halef olmakta, hepsini kabul etmekte ve tamamlamakta, hepsinin ortak amacını kemale erdirmekte ve “İncil Ehli” Hristiyanlara, bu dinin bütün dünyada yayılmasına kalkışıp yardım etmeleri için özel bir çağırıda bulunmaktadır.
Anlatılanlar, haşmetli ve yalnız bir kişinin etrafında toplanıyor ve bu hikâyeye hayat veren güç, O’nun bütün insanlığa duyduğu sonsuz ve herşeyin üstünde sevgi ve bunun karşılığında inananların yüreklerindeki O’nun sevgisidir.
Kitabın insanî yönden teması, Sevgi, Mücadele ve Ölümdür. Bütün maddi ve manevi varlıklarını sırf sevgi uğruna feda eden bizler gibi erkekleri ve kadınları, harap olmuş yuvaları, kırılan kalpleri, matemleri, sürgünleri, acıları ve yılmaz bir azmi anlatıyor.
Uzun zamandır sanki dünya böylesine ruhani, böylesine evrensel bir Zuhuru kabul edemiyecek kadar mutsuzmuş, önemsiz şeylerin peşinde koşmaktan memnunmuş gibiydi. Zalimlerin eliyle Emrin kökünün şiddetle kazınacağı tekrar tekrar muhakkak görünmüştü. Çeşitli ülkelerde yüksek makam sahibi çok kişiler Emirden haberdardılar, taraftarlarının maruz kaldıkları zulümlerden bilgi sahibiydiler; onların protestolarını ve adalet isteyen seslerini duymuşlardı. Ama ne kulak veren vardı, ne de yardım eden.
Pek çok hakikatın keşfedildiği hevesli ve öğrenmeye arzulu bir Çağda ruhani alanın keşfedilmemesi ve en önemli gerçeğin gözden kaçması ne tuhaf ve ne yazıktır.
Hiçbir Peygamber bu dünyaya kendi hüviyeti hakkında Hz. Bahaullah’tan daha büyük delillerle gelmemişti; ne de eski Dinlerin hiçbiri faaliyetinin birinci yüzyılında dünyada bu kadar uzak yerlere yayılmamıştı.